Şahit Bey, bize kendinizi tanıtır mısınız?
Şahit Kanuni: 1957 Zonguldak doğumluyum, babamın kömür işletmelerindeki görevi nedeniyle orada doğmuşum. 3 yaşıma kadar Zonguldak’ta yaşadık, daha sonra babamın devlet sektöründen özel sektöre geçmesiyle beraber İstanbul’a taşındık babam benim gibi kimya mühendisi, 1960'dan beri de İstanbul’da yaşamaktayız. İstanbul’da Nişantaşı'na taşındık, bütün öğrenim hayatım boyunca Nişantaşı’nda oturduk 6 yaşında Nilüfer Hatun İlkokulu’na başladım. Bitirdikten sonar kolej sınavlarına girdim. O zaman kolejlere ayrı ayrı sınavlarla girilirdi, bunlardan bir tanesi de Kadıköy Maarif'ti. Diğer okullardan ise, Şişli Terakki, Alman Lisesi ve evimize yakın olan Nişantaşı High School'un sınavlarına girmiştim. Sadece Alman Lisesi’ni kazanamadım, Şişli Terakki'yi ve High School'u kazandım. Kadıköy Maarif Koleji ise 120 kişi alıyordu, ben 126. olmuştum. Yani 6. yedektim. O zamanlar takip sistemi gelişmiş değildi. Elbette kayıtları takip etmek oldukça zordu, bu yüzden annem ne olur ne olmaz diyerek şişli terakkiye kaydettirmişti. İlkokuldan tanıdığım pek çok arkadaşım Kadıköy Maarif'i benden daha önceki sıralarda kazanmış olmalarına rağmen, yatakhanelerde farelerin dolaştığını söyleyerek kayıtlarını yaptırmadılar. Ve ben de bu şekilde Kadıköy Maarif'e girmiş oldum. O zaman tabi boğaz köprüsü yoktu. Nişantaşı’nda oturan bir çocuğun Kadıköy’e gidip gelmesi zordu. Kaydım sırasında da annemle babam arasında ciddi bir tartışma olduğunu hatırlıyorum. Tabi 12 yaşında çocuğunu yatılı göndermek kolay bir karar değildi. Babam da Kabataş Erkek Lisesi’nde yatılı okumuş o yüzden babam için zor bir karar değildi. “Ben de yatılı okudum” dedi ve böylece benim 7 yıllık yatılı okuma serüvenim başlamış oldu. Şu anda hayatta edindiğim pozitif bir şeyler var ise, bunun büyük bir kısmını 7 yıllık yatılı hayatımda edindiğimi hiç tartışmasız söyleyebilirim. Paylaşmayı öğrenmek, kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmek…elbette yatılı okumasaydım yine öğrenilirdi bunlar ama biraz uzun sürerdi. Bunun dışında bazı olumsuzluklar da vardı tabi. Ben olumsuzluk olarak görmüyorum aslında ama dışarıdan bana bakanların bazı eleştirileri oldu. 12 yaşında bir çocuk 7 yıl yatılı okursa, birinci sırada artık arkadaşları ikinci sırada ailesi vardır. O yüzden aile benim için sadece çekirdek, yani annem, babam ve kardeşim o kadar. Bunun dışındaki aile fertlerini arka plana attım, bu nedenle hala olumsuz eleştirileriyle karşılaşıyorum .
Maarifi seçmenizdeki tercih sebebi neydi?
Ş.K.: Birinci sırada ailemin gelir durumuyla alakalı olması geliyor. Devlet okulunda eğitim parasızdı, sadece yediğimiz yemeğin parasını veriyorduk. Kazanmış olduğum diğer okulların ise yıllık bir ücreti vardı. Öncelikli tercih sebebimizin bu olduğunu düşünüyorum. Maarif Koleji şimdi sıyrılmış bir okul olarak görünüyor ama o zaman da farklılığı fark edilmiş bir okuldu. O zamanlar okulların sayısı çok azdı, şimdiki gibi köşe başında bir anadolu lisesi yoktu. 3 tane okul vardı, Kadıköy Maarif Koleji, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Erkek Lisesi. İngilizceyi tercih etmiştim, eğitim dili İngilizce olup düzgün eğitim veren devlet okullarından en seçkini Kadıköy Maarif’ti.
Liseden sonra neler oldu?
Ş.K.: Liseden sonra Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ni kazandım. Sonrasında da University of Manchester’ın Science and Technology bölümünde master yaptım.
Birazda Deteks'le ilgili bilgi alabilir miyiz?
Ş.K.: Deteks, isminden de anlaşılacağı gibi, deri ve tekstilin ilk hecelerinde oluşmuş bir kuruluş, 1960 yılında kurulmuş, 50 yaşında bir şirket. Bu şirket benim kimya mühendisi babam ve yine onun kimya mühendisi arkadaşları tarafından kurulmuş. Ama yıllar içinde, diğer ortakların ikinci neslinin iş koluyla fazla ilgilenmemesi nedeniyle hisselerin büyük çoğunluğu bizim ailemizde toplanmış durumda. Hatta şu anda Deteks’in %100’ü ailemiz tarafından kontrol ediliyor diyebilirim. Deri, tekstil kimyasallarının yanında, 1960’lı yıllara gidince, ancak o zamanları yaşayanların bileceği döviz darboğazları, liberasyon listeleri gibi sıkıntılar nedeniyle Deteks sadece deri tekstil kimyasalları değil, elinde bulundurduğu mevcut teknolojiyle başka sektörlerin kimyasallarını üretmeye de zorlanmış pazar tarafından. Mesela, yapı sektörüne ait kimyasallar üretmek zorunda kalmışız. İnşaat sektörünün ardından kağıda, petrol katıklarına girmişiz, su sektörüne kimyasallar üretmişiz. Tabi 2002 yılından sonra biraz “Üretme, tüccar ol” denilen bir ekonomi içinde yaşamaya başladık. Şu anda gelmiş olduğumuz nokta, kahraman bakkal süpermarkete karşı gibi. Aynı onun gibi sanayici hüviyetimizi kaybetmeden mücadele etmeye ve bu sektöre yönelik üretim yapmaya devam ediyoruz. Ama her şeyi üretmemiz mümkün değil, bazı ürünlerin de Türkiye temsilciliğini yapıyoruz. Yurtdışından getirip pazara sunuyoruz ama bu saydığım sektörler içinde yine, çok fazla dallanıp budaklanmıyoruz. Yeteri kadar dallanıp budaklanmış durumdayız zaten, kabaca bunu yapıyoruz. Standart bir KOBİ Deteks. Şu anda 24 kişi çalışıyor, tabi bu yeniden yapılanma safhasında verimliliğimizi yükseltip hayatiyetimizi devam ettirmeye çalışıyoruz. Kobiler için kolay günler geçmiyor ama çabaya devam 17 aralık 2008’de, Kaynarca’daki eski yerimizden, şu anda içinde bulunduğumuz, Tuzla’daki deri organize sanayi bölgesindeki yeni yerimize taşındık. 9450 m2 alan üzerine kurulu bir tesis, oldukça kompakt, elektrik, mekanik ve otomasyon sistemleri tamamlandı. Bütün makinelerimizin çalışır hale gelişi 2009’un ilk yarısında, Haziran sonunda gerçekleşti ama Türkiye'nin içinde bulunduğu durum nedeniyle bu kapasiteyi tam olarak şu anda kullanamıyoruz. Üretim yapmayan bir ülkenin sonuna kadar varlığını sürdüremeyeceğine olan inancımızla sıramızın gelmesini bekliyoruz. Umarım çok geç gelmez sıra, Türkiye mutlaka üretmek zorunda, üretmeyen ülkelerin başına neler geldiğini görüyoruz, üretmeye devam diyerek siyasal bir mesajda vermiş olduk.
Mezunlar Derneği ile olan ilişkiniz nasıl oldu?
Ş.K.: Kurulduğunu duyduğumuz ilk hafta sonu derneğe gittik. Zaten kurucu arkadaşları da ilk orada gördüm, hiç birini tanımıyordum. Kapıyı çaldık, elektrik sobasıyla ısınmaya çalışan 3-5 genç, hafta sonunda bizi görünce epey şaşırdılar. Nerden çıktık, nasıl haberimiz oldu, biz kimiz zaten yanılmıyorsam ben 10 numaralı Osman Öztaşkın'da 11 numaralı üyedir ve o gün bugündür dernekle ilgili çeşitli görevler aldık. Ama bu görevin Genel Kurul tarafından verilmesi de gerekmiyor. Verildiği dönemlerde de, verilmediği dönemlerde de üzerimize düşeni yapmaya çalıştık, yapabildiklerimiz oldu yapamadıklarımız oldu. Tabi bu arada dernekle başlayan görev, okuldaki ihtiyaçların karşılanması için veliler tarafından kurulan Vakıf’ta da bir dönem devam etti. Çocuklar okuldan mezun oldukça, velilerin ilgisinin kalmaması nedeniyle mezunlara bir geçişin sağlanması gerekiyordu. Orada da Zeynep hocayı, Zülfü hocayı anmak gerekir. Onların oluşturduğu bir geçiş periyoduyla biz, okulla ilgisi kalmayan mütevellilerden, hatırlamadığım bir bedelle mütevelliliklerini devraldık ve alır almaz da kendimizi vakıf yönetiminin içinde bulduk. Sonra bu işin sürekli hale getirilmesi gereği Mezunlar Derneğinde çokça tartışıldı ve stratejik bir karar olarak Mezunlar Derneği’nin bir alt organı haline getirilmesi süreci başlatıldı. Yanılmıyorsam bunu en çok engelleyen konu altın konusuydu, o da bir şekilde ortadan kaldırıldı ve yavaş yavaş mezunlar mütevelli olabildi. Şu anda bildiğim kadarıyla 100 kadar mütevellisi var vakfın bunun 70 kadarı mezun. Bu da iyi bir sinerji yaratılabildiğini gösteriyor çünkü bizim vakıf yönetiminde olduğumuz dönemlerde Okul Aile Birliği, Koruma Derneği, Mezunlar Derneği, Vakıf arasında kaynakların paylaşılması ve kaynakların okula yeniden yönlendirilmesi konusunda ciddi sıkıntılar yaşandığını, tabi okul yönetiminin de bu ortamı kendi lehine çokça kullandığı devirleri de yaşadık. Ama şu anda izlemiş olduğum kadarıyla, bu sorunlarda ortadan kalkmış gibi görünüyor. Ortada birden fazla destek kuruluşu varmış gibi görünse de bu formaliteler gereği. Bence aslında bir tek kuruluş var. O da okulda: Mezunlar Derneği.
KALİD Yönetim Kurulu’nda görev aldınız mı? Başkanlık yaptınız mı?
Ş.K.: Tabi görev aldım ama Başkanlık yapmadım, Türker abinin Başkan olduğu dönemde Yönetim Kurulu’ndaydım.
Sonraki meslek hayatınızda, sosyal hayatınızda Maarif’in size kazandırdığı, aynı sektörden ya da farklı sektörlerden iş yaptığınız insanlar var mı?
Ş.K.: Tabi olmaz mı? Bir takım örgütler var ya, ben de sizdenim diye birbirlerine farklı/türlü sinyaller göndererek haberleşir, ben bu Kadıköy Maarif logolu bardağımı bütün toplantılara girerken alıp masanın üzerine koyuyorum. 100 toplantı yapmışsam, 50 tanesinde karşıdan gelen soru: “Siz Kadıköy Maarif Koleji’nden misiniz?” Bu durumda öyle veya böyle çocuğu, akrabası bizim okuldan mezun olmuş birisiyle mutlaka karşılaşıyorum. 12.000 mezun ve yakınlarından birileriyle illa karşılaşıyorsunuz ve bunlar hatırı sayılır yerlerde.
Kurumunuzda 2 tane Maarif'li çalışanınız var. Onları seçerken Maarif’li olmaları onlar için bir artı oldu mu?
Ş.K.: Tabi şimdi iş hayatı duygulara ne kadar yer verilmesi gereken bir yer, o tartışılır. İş hayatı çok mekanik, duygulara da yer vermek lazım gibi, ikisinin iyi bir karışımı bence yerinde. İyi bir yöneticinin duygularını geri çekip mantıklı kararlar vermesi lazım, şimdi bizim okuldan mezun 2 arkadaşımla beraber çalışıyorum ama bu şirkette çalışanların sayısı çok daha fazla. Eğer tamamen duygulara yer veriyor olsaydım, şu anda bütün çalışanlar Kadıköy Anadolu Lisesi mezunu olurdu. Onların seçilmeyle ilgili bir tek avantajları vardı, o işe başvuran birkaç kişi arasında bir değerlendirme yapıp, denklik ya da denkliğe çok yakın bir durum ortaya çıktığında, ben oyumu Kadıköy Maarif Koleji’nden olan arkadaşımdan yana kullanırım.
Neden peki?
Ş.K.: Dernek çalışmalarım sırasında, benden çok önce mezun olmuş abilerimle tanışma fırsatı buldum. Sanki aynı dönemde beraber okumuştuk. Benden çok sonra mezun olmuş kardeşlerimle de sosyal ortamlarda bir arada olma fırsatı buldum. Onlarla da sanki hep aynı dönemde okumuşum gibi hissettim. Yani bizi ortak yapan bir şey var, onu anlatmam mümkün değil, o hissedilir!
-----------------------------------------------------
Tabi ki bizim camiamızda birlikte çalışan Maariflilerin hikâyelerinden yola çıkarak diğer maariflileri de buna teşvik etmek, ortak iletişim ortamı oluşturmak, çok farklı yaş gruplarında mezunlarımızın bir araya gelince ortak paylaşımlarını sıkça görüyoruz. 1960 mezunlarının 2008 mezunlarıyla buluşunca ortak bir dil, ortak bir kültürden gelmelerinden ötürü güzel paylaşımlar oluyor ve biz de bunu camiayla paylaşmak istiyoruz. Bu yüzden sizleri de tanımak aynı kurumu paylaşan diğer Maariflileri de tanıtmak isteriz.
Ben Betül Erdener Görücü. 8 Mart 1972 Konya doğumluyum, aslen Konyalı'yız. Ailemle Trabzon'a taşınıp sonrasında tekrar Konya’ya döndük. En son olarak da İstanbul'a geldik, evli, 1 kız çocuğu sahibiyim. Kızım şu anda 3,5 yaşında.
Ben Kadıköy Anadolu Lisesi'ne sonradan nakil gelenlerdenim, ama Maarifliyim. Konya Anadolu Lisesi’nden geldim. Babam devlet memuru olduğu için seçme şansı olmadan şehir değiştirmek zorunda kaldık.Ama eğitim hayatımı Kadıköy Anadolu Lisesi’nde bitirdiğim için acayip keyifliyim. Bunu ciddi anlamda kullandığımı da ifade etmeliyim çünkü Konya Anadolu Lisesi denilince “Orası neresiydi, orada Anadolu Lisesi var mıydı?” gibi sorular duymak yerine, Kadıköy Anadolu Lisesi’nden mezun olunca iş hayatınızda, sosyal hayatta aldığınız tepkiler farklı oluyor. O yüzden çok memnunum Kadıköy Anadolu Lisesi mezunu olduğuma ve adını kullandığıma. İkinci bir memnuniyetim ise çok güzel bir okuldan mezun olmamdı. Çok güzel zamanlarımız geçti ve de herkes çok ciddi bir rekabet içerisinde idi. Güzel bir sosyal paylaşım vardı. O dönem samimi olduğum arkadaşlarımla hala samimiyim. Kişiliklerimizi değişip geliştiği halde, demek ki altyapı aynı ki arkadaşlıklarımız bozulmadı. Üniversiteye bakıyorsunuz, birisiyle samimi olmuşsunuz, 5 sene sonra sosyal hayat onu değiştirmiş, iş hayatı onu değiştirmiş artık ortak bir noktanız kalmamış…o yüzden lise arkadaşlıklarımı daha sonradan edindiğim arkadaşlıklarıma tercih ediyorum. Onlar sizin daha doğal hallerinizi biliyorlar.
1990 yılında Kadıköy Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği okudum, bitirdikten sonra iş hayatına hemen atıldım master falan yapmadım. O zamandan beri de aralıksız çalışıyorum. Deteks'de 4 senedir çalışıyorum. Ondan önce de 3 farklı firmada çalıştım. Burada görevim biraz karışık. Satış Pazarlama Yöneticiliği ve aynı zamanda Şahit Bey'in asistanlığını yapıyorum. Benim Deteks’te çalışmama vesile olan şey “Betül hanım da Maarif’li” diyerek beni Şahit Bey’e beni önermeleriyle olmuş. Biz burada inanılmaz alçakgönüllüyüz, kimse kimseyi övmez, mühendisiz diyoruz geçiştiriyoruz. Şahit Bey ile kişiliklerimizin uyum halinde olduğunu düşünüyorum. Benim kendisi ile çok yakın çalışmam gerekiyor. Şu anda hem Ayça hanım hem ben, birbirimizi anlamakta zorluk çekmeden çalışıyoruz. Şirketimizin en büyük özelliği çok demokratiktir, her şeyi söyleyebilirsiniz. Söylediklerinizden sorumlu tutulmazsınız. Sonrasında "sen bana bunu söylemiştin" demezsiniz, tek demokratik olmayan konu Fenerbahçelilik! Fenerbahçe’nin şampiyonluklarında bayrak asılır diğerlerinde asılmaz.
Sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim Ayça Şenol, ben de 1 Mart 1978 İstanbul doğumluyum. Doğma büyüme Erenköylüyüm. Erenköy Zihnipaşa İlkokulu’ndan sonra Kadıköy Anadolu Lisesi’ni 1989 senesinde kazandım. 1996 yılında da mezun oldum. Okul yıllarıyla ilgili olarak mezunların gerçekten özgüven sahibi, sosyal insanlar olduğunu ve okul yıllarında da bu sosyalliğin verildiğini düşünüyorum. Ben korodaydım, koro çalışmaları, tiyatro çalışmaları aklınıza gelebilecek her türlü sosyallik vardı. Okulda arkadaş ortamımız çok güzeldi, güzel günlerimiz geçti okulda, çok fazla grup arkadaşlıklarım yoktu ama tek tek görüştüğüm arkadaşlarım var. Haberini aldığım var. Amerika’ya doktoraya gidip geri dönenler var. Onlarla irtibat halinde olmaya çalışıyorum. Şu anda iş hayatında da mezun arkadaşlarım var.
Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nden 2000 senesinde mezun oldum. Mezuniyetim tam da 2001 krizine denk geldi. O dönem biraz sıkıntılıydı. O zamanlar babamın bir şirketi vardı, orada işe başladım. 3 sene kadar babamla devam ettim, daha sonrasında kısa bir boşluğum oldu ve ardından buraya girdim. O şirket plastik pencere kapı profillerinin aksesuar imalatını ve satışını yapan bir firmaydı. 4 senedir de burada çalışıyorum. Burada da Satış Pazarlama Operasyon sorumlusuyum.
Okulla ilgili anılarınız neler?
A.Ş.: Üst kat pencerelerinden içi su dolu balon atılırdı. Aslında ben haylaz değildim ama bir kere yapmışlığım var, nasıl oluyormuş gibi merakımdan. Sonra da bir daha da yapmadım haylaz değildim yani...
B.E.G.: Kendimle ilgili aklımda kalan şu, Kadıköy Anadolu Lisesi’ne nakil geldim. Sıkı yönetilen bir okuldan Kadıköy Anadolu Lisesi'ne geçtiğim için, ilk gün ceketin önü ilikli ilk sırada derse girdiğimi hatırlıyorum. Ben gayet ciddi parmak kaldırırken diğerleri gayet rahat el kaldırıyorlardı. Ama ertesi gün ne kadar hızlı adapte olduysam, ceket çıkmış arka sırada ve diğerleri gibi gayet rahat el kaldırdığımı hatırlıyorum, bu kadar rahat mı adapte olunur?
Sonradan gelmiş olmanıza rağmen adaptasyon sorunu yaşamadığınızı anlıyoruz.
B.E.G.: Evet, hiç yaşamadım, kişiliğimle çok bağdaşan bir okuldu.
Devlet okulu olmasına rağmen kolej gibi rahatlığı, sosyal hayatı, ailelerin seviyesi…çok iyi idi.